Bazı ilahiyatçılara: Hz. Muhammed’e nasıl iman ediyorsunuz!
SON dinin ismi İslam’dır. Bu dinin kaynağı Kuran-ı Kerim’dir. Bu dinin peygamberi Hz. Muhammed’dir (SAV). İslam vahyi kendinden önceki diğer dinlerin hükmünü neshetmiş ve bütün yeryüzü sakinlerini Hz. Muhammed’e (SAV) tabi olmaya çağırmıştır.
Hz. Peygamber (SAV) bütün hayatı boyunca 23 yıl Mekke, Medine ve çevrelerinde ulaşabildiği her din ve felsefe sahibini İslam’la buluşmaya davet etmiştir. Zorlamamış, baskı yapmamış ama doğru ve yanlışın yollarını açık bir dille iletmiştir. İslam’a girenlerin hidayete erdiklerini söylemiştir.
Hz. Peygamberin (SAV) daveti sadece bir ırka, bir millete, bir bölgeye veya bir aşirete değil insanlığın tümünedir. Kuran-ı Kerim’de bunu ifade eden ayetler mevcuttur. Bir ayet şöyledir:
"(Ey Muhammed) biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak bütün insanlara elçi sıfatıyla gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmez." [Fatır 24, Sebe 28]
Başka bir ayette:
"(Ey Muhammed) de ki, ey insanlar, şüphesiz ben göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın size hepinize gönderdiği elçisiyim" [A’raf 158] buyurulur.
Buraya kadar bir özette bulundum. Ama bu yazıda anlatacağım aslında konunun bu boyutu değildir.
Son zamanlarda "bazı ilahiyatçıların" şöyle bir argüman içinde felsefe tahlillerde bulunduklarını görüyoruz. Onlara göre İslam dini dışındaki insanlar, Hz. Muhammed’in (SAV) peygamber olduğunu söyledikten sonra İslam’a yani Kuran’a tabi olmadan kendi dinlerinde yaşamaya çalışmaları aykırı değildir. Bizim bu tespite katılmamız mümkün değildir.
Kitap ehlinin neye, nasıl inanacakları kendi tercihleridir. Bizler onlara İslam’ı tebliğ etmekle yükümlüyüz. Onları zorlamadan, tahkir etmeden ama ahretteki kurtuluşu için Hz. Muhammed’in (SAV) peygamberliğini söylemek yeterli olur, İslam’a girmeye gerek yoktur sözüne evet dememiz aslında İslam’ın bütün ilkelerini inkár etmemiz demektir.
Bu yeni söylemin ne adına, hangi niyetle geliştirildiğini düşünmek gerekir. Bu görüşlerini takviye etmek için kadim ulemadan herhangi birinin fetvası, ictihadı da bizim için bir anlam ifade etmez. Kuran ayetinin aynında kimin sözü dinlenir. Kimin kilu kaline bakarız, kime itimat ederiz. Hiç kimseye!
Herhangi bir insan Hz. Muhammed (SAV) Allah’ın Peygamberidir diyecek ama Kuran’a inanmayacak, Kuran’ın gereğini yapmayacak! Böyle bir iman olur mu? Hem bunu söyleyecek ve hem de kendi dininde kalacak ve biz bu tarz bir tercih İslam’a uygundur diyeceğiz.
O zaman adama sormazlar mı, Hz. Muhammed’e (SAV) Kuran niye indi! Hz. Peygamber İncil’i doğrulayıcı gelirdi, problem kalmazdı. Kuran’ı Kerim’e de gerek kalmazdı. Hangi akıl böyle bir yazıma evet diyebilir.
O zaman (háşá) şu ayetlerin hiçbir anlamı kalmaz.
"Allah katında din ancak İslam’dır." [Ali İmran 9]
"Kim İslam’dan başka bir din ararsa ondan (o din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahrette hüsrana uğrayanlardandır." [Ali İmran 85]
"Bugün size dininizi kemale erdirdim, size olan nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı beğendim." [Maide 3]
"Ey Muhammed! Eğer seninle tartışmaya girişirlerse; Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah’a verdim de. Kendilerine Kitap verilenlere ve kitapsızlara: Siz de İslam oldunuz mu? de, şayet İslam olurlarsa doğru yola girmişlerdir, yüz çevirirlerse, sana yalnız tebliğ etmek düşer. Allah kullarını görür." [Ali İmran 20]
Kuran’sız bir peygamber olamaz. Böyle pazarlıklı iman olmaz. Bir ayetle sadece Hz. Muhammed (s.a.v)’e inandım demenin yetmediğini ve ona uymanın şart olduğu belirtiliyor.
"(Ey insanlar), Rabbinizden size indirilene (Kuran-ı Kerim’e) uyun ve O’ndan başka velilere uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!" [A’raf 3]
Peki, bütün bu ayetlere ve bin dört yüz küsür yıllık amentüye rağmen sinsice işlenmeye çalışılan akımın hedefi nedir. İslam’ı tatil etmek mi, İslam’ı devreden çıkarmak mı, Kuran-ı rafa kaldırmak mı? Belki çok şey denebilir ama ben bu yazıda Hz. Peygamberin Hıristiyan Bizans kralına gönderdiği bir mektubu vermekle yetineyim.
"Ben seni İslam’a davet edici kelimeye (şahadet kelimesine) çağırıyorum. Müslüman ol, selamete eresin. İslam dinine gir Allah sana sevabını iki kat verir. Eğer (bu davetten) yüz çevirirsen şüphesiz mensuplarının günahı senin boynuna olur." (Buhari, Bed’ûl vahiy, I bab)
|